“Bir ağaç, bildiğimiz kadarıyla, hiç bir şekilde çevresiyle ilgili bir merak belirtisi göstermez; bir sünger veya istiridye de göstermez. Rüzgar, yağmur, okyanusun akımları, onlara gerekli olanı getirir, onlar da gelenden alabildiklerini alırlar. Eğer olayların rastlantısıyla önlerinde ateş, zehir, yırtıcı hayvan ya da parazit belirirse, ölümleri de yaşamları gibi kadere boyun eğerek ve zavallıca olur. Bununla beraber ilk yaşam şekillerinde, bazı organizmalar kendi başlarına hareketi geliştirdiler...
Önce uzayda tek bir nokta vardı. Sonsuz derecede küçük bir noktaydı bu, öyle ki ne kalınlığı vardı ne yüksekliği ne de ağırlığı. Uzayda yerinin neresi olduğunu saptayabiliyor, çok yakınına gidebiliyor, gözle algılayabiliyor ama elle tutamıyorduk. İlk karşımıza çıktığında bizi hayretlere düşüren şey sadeliği yanında kararlılığı oldu. O hep oradaydı...
Akşam saatleri orman henüz ürkütücü görüntüsünü almamıştı. Ben de güçlü gözlerime güvenerek, ormanın içlerine doğru ilerlemekteydim. Belki bir kaç çeşit daha meyve toplayıp, akşam yemeğimi zenginleştirebilirim diye düşünüyordum. Yalnız başıma ilerlerken aklımdan pek çok şey geçiyordu. Tabi en başta da korkularım birer birer beyin kıvrımlarımı ziyaret ediyordu. Ormanda insanı pek çok tehlike bekler...
“Galata Köprüsünün yeri doldurulmaz ve unutulmaz anısına…”
Köprüler, gerek insan yapısı gerek doğa yapısı her tür engeli aşmamızı, insanların yanında ulaşım ve taşıma araçlarının geçmelerini sağlayan yapılar. Dünyanın her yöresinde binlercesi görev yapmakta. Bazılarının üzerinden günde bir kaç kez geçeriz şöylesine bir göz bile atmadan...